Hollywood’un Tarihi: Film Endüstrisinin Ortaya Çıkışı

Benjamin Hale‘in orjinal yazısını buradan okuyabilirsiniz.

Hollywood: Belki de dünyadaki başka hiçbir yer gösteri dünyasının büyüsünü ve ihtişamını bu kadar yansıtmıyordur. Hollywood efsanesi 20. yüzyılın başlarında ortaya çıktı ve tarih ve yenilik açısından zengin modern Amerikan toplumunun bir simgesi haline geldi.

Filmlerin Kökeni

 zeotrope, Étienne-Jules Marey

Filmlerin ve hareketli görüntülerin kökeni 1800’lerin sonlarında, thaumatrope ve zoetrope gibi hareketsiz karelerin hızlı bir şekilde art arda gösterilerek hareket yanılsamasının görülmesini sağlayacak şekilde gözü kandırmak için tasarlanmış “hareketli oyuncakların” icadıyla başladı.

İlk Film

1872’de Edward Muybridge bir yarış pistine on iki kamera yerleştirdi ve kameraları merceklerin önünden geçen bir atı hızlı bir şekilde yakalayacak şekilde donatarak şimdiye kadar yapılmış ilk filmi yarattı.

Sinema fotoğrafçılığına yönelik ilk film, 1885’te George Eastman ve William H. Walker tarafından icat edildi ve bu, hareketli fotoğrafçılığın ilerlemesine katkıda bulundu. Kısa bir süre sonra Auguste ve Louis Lumiere kardeşler sinematograf adı verilen, hem fotoğraf çekebilen hem de sabit kareleri hızlı bir şekilde art arda yansıtabilen, elle çalıştırılan bir makine yarattılar.

1900’lerin Filmleri

1900’lü yıllar film ve sinema teknolojisinde büyük ilerlemelerin yaşandığı bir dönemdi. Kurgu, arka plan ve görsel akış konusundaki keşifler gelecek vadeden film yapımcılarını yeni yaratıcı alanlara yönelmeye motive etti. Bu dönemde yaratılan en eski ve en ünlü filmlerden biri 1903 yapımı, Edwin S. Porter tarafından yaratılan Büyük Tren Soygunu’ydu.

1905 yılı civarında “Nickelodeons” veya 5 sentlik sinema salonları halka film izlemenin kolay ve ucuz bir yolunu sunmaya başladı. Nickelodeons sinemaların I. Dünya Savaşı propagandasını göstermek için yaygın olarak kullanılmasının yanı sıra, filmlerin kamusal çekiciliğini artırarak ve film yapımcıları için daha fazla para yaratarak film endüstrisinin 1920’lere taşınmasını sağladı.

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi Amerika Birleşik Devletleri’ni kültürel bir patlamaya sürükledi ve yeni bir endüstri merkezi yükselişe geçti: Amerika’da sinemanın evi sayılan Hollywood.

1910’larda Hollywood

Endüstri efsanesine göre Hollywood’da yapılan ilk film, yönetmenin son anda Los Angeles’ta çekim yapmaya karar verdiği 1914 yapımı Cecil B. DeMille’in The Squaw Man filmiydi, ancak DW Griffith’in daha önceki bir filmi olan In Old California’nın tamamı 1910’da Hollywood Köyünde çekilmişti.

Bu dönemin önemli aktörleri arasında Charlie Chaplin var.

1919’a gelindiğinde “Hollywood” Amerikan sinemasının yüzü ve onun temsil edeceği ihtişamlı haline dönüşmüştü.

1920’lerin Hollywood’u

1920’li yıllar film yıldızlarının doğuşuyla birlikte sinema endüstrisinin de gerçek anlamda gelişmeye başladığı yıllardı. Her yıl yüzlerce filmin yapıldığı Hollywood, Amerikan gücünün yükselişiydi.

Hollywood tek başına Los Angeles’ın geri kalanından ayrılan, eğlenceyi, lüksü ve giderek büyüyen bir “parti sahnesini” vurgulayan kültürel bir simge olarak görülüyordu.

Bu çağ aynı zamanda film endüstrisinde imrenilen iki rolün yükselişine de tanık oldu: yönetmen ve yıldız.

Yönetmenler film yapımında daha önce film yapım teknolojisindeki kısıtlamalar nedeniyle mümkün olmayan kişisel tarzları kullanma ve ticari markalaştırma konusunda daha fazla tanınmaya başladı.

Ek olarak film yıldızları, tanıtımdaki artışlar ve Amerikan eğilimlerinin beyaz perdedeki yüzlere değer verme yönündeki değişimleri nedeniyle daha fazla şöhret ve kötü şöhret kazanmaya başladı.

İlk Film Stüdyosu

1920’ler aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk film stüdyosunun kuruluşuna da tanıklık etti.

4 Nisan 1923’te dört kardeş olan Harry, Albert, Sam ve Jack Warner, Harry’nin bankacısından ödünç alınan parayı kullanarak Warner Brothers Pictures şirketini resmi olarak kurdular.

1930’ların Hollywood’u

1930’lar Hollywood’un Altın Çağı olarak kabul edildi; ABD nüfusunun %65’i haftalık olarak sinemaya gidiyordu.

Bu on yılda, Laurence Olivier gibi yıldızlarla aksiyon, müzikaller, belgeseller, sosyal bildirim filmleri, komediler, westernler ve korku filmleri gibi yeni türlerin yaratıldığı, sesin filme dönüştürülmesine yönelik sektör çapındaki hareketle bu on yılda sinema tarihinde yeni bir dönem başladı. Shirley Temple ve yönetmen John Ford hızla üne kavuştu.

Sinema filmlerinde ses parçalarının kullanılması yeni bir izleyici dinamiği yarattı ve Hollywood’un yaklaşmakta olan İkinci Dünya Savaşı’ndaki nüfuzunu da başlattı.

1940’ların Hollywood’u

Tom Sawyer’ın Maceraları, bir Hollywood stüdyosu tarafından çekilen ilk uzun metrajlı renkli filmdi.

1940’ların başı, özellikle Japonların Pearl Harbor saldırısından sonra Amerikan film endüstrisi için zor bir dönemdi. Ancak özel efektler, daha iyi ses kayıt kalitesi ve renkli film kullanımının başlaması gibi teknolojideki ilerlemeler nedeniyle prodüksiyonda bir toparlanma görüldü ve bunların tümü filmleri daha modern ve çekici hale getirdi.

Diğer tüm Amerikan endüstrileri gibi film endüstrisi de İkinci Dünya Savaşı’na üretkenliği artırarak karşılık verdi ve yeni bir savaş zamanı filmi dalgası yarattı. Savaş sırasında Hollywood propaganda, belgeseller, eğitici resimler ve savaş zamanı ihtiyaçlarına ilişkin genel farkındalık yaratan işler üreterek “Amerikan vatanseverliğinin” önemli bir kaynağı oldu. 1946 yılı, salonlara gelme ve toplam kâr açısından tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.

1950’lerin Hollywood’u

1950’ler Amerikan kültüründe ve dünyada büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemdi. Savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri’nde ortalama bir ailenin refahı arttı; bu da yeni toplumsal trendler, müzikte ilerlemeler ve pop kültürün yükselişini, özellikle de televizyon setlerinin ortaya çıkmasını yarattı. 1950 yılına gelindiğinde tahminen 10 milyon evde televizyon bulunuyordu.

Demografideki değişim film endüstrisinin hedef pazarında da bir değişiklik yarattı ve Amerikan gençliğine yönelik materyaller yaratılmaya başlandı. Film yapımcıları karakterlerin geleneksel, idealize edilmiş tasvirleri yerine isyan ve rock n’ roll hikayeleri yaratmaya başladı.

Bu çağ daha karanlık bir olay örgüsüne, James Dean, Marlon Brando, Ava Gardner ve Marilyn Monroe gibi “havalı” yıldızların canlandırdığı karakterlere sahip filmlerin yükselişine tanık oldu.

Televizyonun çekiciliği ve rahatlığı sinema salonlarına katılımda büyük bir düşüşe neden oldu ve bu da birçok Hollywood stüdyosunun para kaybetmesine neden oldu. Hollywood zamana ayak uydurabilmek için sinemalarda kaybettiği parayı kazanmak amacıyla televizyon için film çekmeye başladı. Bu Hollywood’un televizyon endüstrisine girişinin işaretiydi.

1960’ların Hollywood’u

1960’lar sosyal değişimin çok hızlı yaşandığı bir dönemdi. Bu dönemdeki filmler eğlenceye, modaya, rock n’ roll’a, sivil haklar hareketleri gibi toplumsal değişimlere ve kültürel değerlerdeki geçişlere odaklandı.

Aynı zamanda büyük ölçüde Vietnam Savaşı’ndan ve hükümet gücündeki sürekli değişimlerden etkilenen dünyanın Amerika ve kültürüne ilişkin algısının da değiştiği bir dönemdi.

1963 yılı film yapımında en yavaş yıldı; Yaklaşık 120 film vizyona girdi; bu sayı 1920’lerden o güne kadarki herhangi bir yıldan daha azdı. Üretimdeki bu düşüş televizyon işlerinden kaynaklanan düşük karlardan kaynaklandı. Film şirketleri bunun yerine başka alanlardan para kazanmaya başladı: müzik kayıtları, TV için yapılan filmler ve TV dizilerinin icadı. Ayrıca sinemaya daha fazla müşteri çekmek amacıyla ortalama sinema bileti fiyatı yalnızca bir dolara düşürüldü.

1970’e gelindiğinde bu durum son 25 yılda gelişen film endüstrisinde bir bunalıma neden oldu. Florida’daki Disney World benzeri tema parkları gibi birkaç stüdyo hâlâ hayatta kalma mücadelesi veriyor ve yeni yollardan para kazanıyordu. Mali sıkıntılar nedeniyle ulusal şirketler birçok stüdyoyu satın aldı. Hollywood’un Altın Çağı sona erdi.

1970’lerin Hollywood’u

Vietnam Savaşı’nın tüm hızıyla devam ettiği 1970’ler, Amerikan kültüründe büyük bir hayal kırıklığıyla başladı. Her ne kadar Hollywood en kötü zamanlarını görmüş olsa da 1960’ların sonları, 1970’lerde dil, cinsiyet, şiddet ve diğer güçlü tematik içerikler üzerindeki kısıtlamalardaki değişiklikler nedeniyle bir yaratıcılık patlamasına tanık oldu. Amerikan karşı kültürü, Hollywood’a yeni alternatif film yapımcılarıyla daha büyük riskler alma konusunda ilham verdi.

Hollywood’un 1970’lerdeki yeniden doğuşu genellikle yeni ve göz kamaştırıcı özel efekt teknolojisine sahip, yüksek aksiyonlu ve gençlere yönelik filmler yapmaya dayanıyordu.

Hollywood’un mali sıkıntısı Jaws ve Star Wars gibi sinema tarihinin o dönemde en çok hasılat yapan işleri haline gelen filmlerin şoke edici başarısıyla bir miktar hafifledi.

Bu çağ aynı zamanda VHS video oynatıcıların, lazer disk oynatıcıların ve video kaset ve disklerdeki filmlerin ortaya çıkışına da tanık oldu ve bu da stüdyoların kârını ve gelirini büyük ölçüde artırdı. Ancak evde film izleme olanağı sağlayan bu yeni seçenek, sinemaya katılımda bir kez daha azalmaya neden oldu.

1980’lerde film endüstrisinin geçmişteki yaratıcılığı homojenleşti ve fazlasıyla pazarlanabilir hale geldi. Yalnızca izleyicilerin ilgisini çekmek için tasarlanan 1980’lerin uzun metrajlı filmlerinin çoğu genel kabul gördü ve çok azı klasik oldu. Bu on yıl 25 veya daha az kelimeyle kolayca tanımlanabilecek sansasyolnel filmlerin tanıtımı olarak kabul ediliyor ve bu zamanın filmlerini daha pazarlanabilir, anlaşılır ve kültürel açıdan erişilebilir hale getiriyor.

1980’lerin sonuna gelindiğinde çoğu filmin orijinal olmaması ve kalıplaşmış olması nedeniyle o zamanın filmlerinin basit eğlence arayan izleyicilere yönelik olduğu genel olarak kabul edildi.

Pek çok stüdyo deneysel veya düşündürücü konseptler konusunda risk almak yerine özel efekt teknolojisindeki gelişmelerden yararlanmaya çalıştı.

Prodüksiyon maliyetleri arttıkça ve bilet fiyatları düşmeye devam ettikçe filmlerin geleceği istikrarsız görünüyordu. Ancak görünüm kasvetli olsa da Jedi’ın Dönüşü, Terminatör ve Batman gibi filmler beklenmedik bir başarıyla karşılandı.

Özel efektlerin kullanılması nedeniyle film yapım bütçesi arttı ve sonuç olarak birçok oyuncunun ismi abartılı bir yıldızlığa dönüştü. Uluslararası büyük sermaye sonunda Hollywood’da bir çok filmde hak sahibi konumuda geldi ve filmler üzerindeki mali kontrolü ele geçirdi. Paradan tasarruf etmek için giderek daha fazla film yurtdışında çekilmeye başlandı. Çok uluslu endüstri grupları aralarında Columbia ve 20th Century Fox’un da bulunduğu birçok stüdyoyu satın aldı.

1990’ların Hollywood’u

1990’lı yılların başındaki ekonomik düşüş gişe gelirlerinde büyük bir azalmaya neden oldu. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yeni çok ekranlı Cineplex kompleksleri nedeniyle seyircinin genel katılımı arttı. Yüksek bütçeli filmlerde (Braveheart gibi) savaş alanı sahneleri, araba kovalamacaları ve silahlı çatışmalar gibi şiddet içeren sahneler için özel efektlerin kullanılması birçok sinemaseverin ilgisini özellikle çekiyordu.

Bu arada stüdyo yöneticilerinin hit filmler çekerken geçimlerini sağlamaları yönündeki baskı da artıyordu. Hollywood’da film yıldızlarının artan maliyetleri, ajans ücretleri, artan prodüksiyon maliyetleri, reklam kampanyaları ve çalışanların grev tehditleri nedeniyle filmlerin yapımı aşırı derecede pahalı hale geliyordu.

2000’ler Hollywood’u

Milenyumun başlangıcı teknolojideki hızlı ve dikkat çekici ilerlemelerle sinema tarihinde yeni bir çağ başlattı. Film endüstrisi 2000’li yıllarda Blu-ray disk ve IMAX sinemaları gibi başarılara ve icatlara tanık oldu.

Ek olarak da Netflix gibi yayın hizmetlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte filmler ve TV şovları artık akıllı telefonlarda, tabletlerde, bilgisayarlarda ve diğer kişisel cihazlarda izlenebiliyor.

2000’li yıllar film ve teknoloji endüstrilerinde büyük bir değişimin yaşandığı bir dönem oldu ve daha fazla değişimin hızla geleceği kesin. Gelecek bize ne gibi yenilikler getirecek? Sadece zaman gösterecek.

tr_TRTurkish